Haftasonu Film Maratonu: Alien, The Wild Bunch, Hot Fuzz, Notorious

Standard

Övünmek gibi olmasın ama yaklaşık bir ay önce gayet etkileyici bir ev sineması projektörü aldım ve o zamandan beri 100 inch’lik (Metrik sistem ile yaklaşık 250 ekran) muazzam bir sinema şöleni yaşıyorum. İlk bahsedişimden beri projektöre gereksiz bir harcama olarak bakan eşimin bile bu sistem karşısında ağzı açık kaldı. Tek söyleyebileceğim, eğer olur da imkanınız olursa, bir sinema sever olarak bu tür bir fırsatı kaçırmamanız. Sinema tarihinin bir sürü şaheserini evde, küçük ekranda izlemek zorundayız ve bu filmleri orjinal formatında, yani büyük ekranda izlemenin vereceği hisse en çok yakınlaşabileceğiniz sistem budur, tabi kendi 35mm sinemanızı kuracak paranız yoksa.

Son bir kaç haftadır iş yoğunluğu yüzünden evde fazla film izleyemedim. Bu eksikliğin verdiği bir sinema tatminsizliği hissi vardı tabi. İşte bu yüzden geçen haftasonu eşimin hasta olmasını, yani haftasonunu evde geçirecek olmamızı fırsat bilerek sinema bağımlılığıma damardan girdim.

Cuma akşamı eğlencelik bir blockbuster klasiği izlemek istedim ve ellerim anında James Cameron’un militarist bilim-kurgu/aksiyon opusu Aliens’a gitti. Gelmiş geçmiş en eğlenceli blockbusterlardan biri olmasının dışında filmin ayrıca hep Alien serisinin en başarılısı olduğunu düşünmüşümdür.

Fakat nedense bu sefer elim biraz kaydı ve Ridley Scott’un orjinal Alien’ını taktım Blu-Ray Player’ıma. Scott’un filminin her ne kadar karanlık ve korkutucu bir ortam yaratmakta başarılı olsa da özellikle Aliens’ın kinetik enerjisine kıyasla biraz fazla yavaş ilerlediğini düşünmüşümdür. Filmi hep küçük ekranda izlemiş biri olarak ilk olarak söylemeliyim ki Alien, olabilecek en büyük ekranda izlenmesi gereken bir deneyim.

Öncelikle filmin H.R. Giger’in soğuk ve metalik dizaynlarından güç alan sanat yönetiminin detayları büyük ekranda büyülüyor, Nostromo ekibinin Alien’ların gezegenine indiği sahne başta olmak üzere. Diğer yandan Alien, bütün artıları ve eksileriyle öncelikle bir korku filmi, sonra bir bilim-kurgu. Uzun zamandır bu tür önceliklerini birbirine karıştırmış biri olarak filmin yavaş temposuna hep sırt çevirmişimdir. Fakat şimdi anlıyorum da Alien, 2001 ve Yıldız Savaşları’ndan çok Sapık ve Halloween ile kardeş.

Cumartesi sabahı biraz beynimi dinlendireyim dedim (!!) ve sinema tarihinin en şiddetli filmlerinden biri olan Sam Peckinpah’ın “Erkek adam dediğin böyle olur” şaheseri The Wild Bunch’u ellibininci defa izledim ve ultra-şiddetli olduğu kadar erkek mitosuna atıfta bulunan şiirimsi finali her defa olduğu gibi bu defa da bende etkisini gösterdi. Eğer Seven Samurai anlatım bakımından modern aksiyon sinemasının kapılarını açtıysa, The Wild Bunch da montaj ve yönetim bakımından aynı görevi görmüştür. Bu şaheseri izlememiş western hayranı kalmasın.

Cumartesi akşamı ise hasta eşimi memnun edebilmek için biraz da ona göre de eğlencelik bir film seçelim dedik ve bu sayede Edgar Wright, Simon Pegg ve Nick Frost ekibinin her karesi eğlendiren İngiliz kasaba komedisi/80ler usülü hiperkinetik aksiyon bombardımanı Hot Fuzz’ı taktık. Aksiyon sinemasına belki de çoğumuzdan fazla bile saygı duyduğu belli olan ekibin parodi, gönderme ve taklit etme arasında bir yerde bulunmayı başaran cambazımsı yaklaşımı ile film ne fazla alaycı bir tavır içinde kayboluyor, ne de aksiyon sahnelerini fazla ciddiye alan bir hava sergiliyor. Seyirlik film dediğin böyle olur.

Pazar akşamı ise klasik bir havadaydık ve Hitchcock’un casus klasiği Notorious’u izledik. Filmi ikinci izleyişimde Ingrid Bergman’ın sinema tarihinin belki en güzel kadını olduğunu kendime hatırlatmanın haricinde Hitchcock’un en basit yöntemleri ve dekorları kullanarak ne kadar başarıyla seyircide gerilim hissi yarattığının farkına vardım. Sonuçta film klasik bir casus hikayesi olmasına rağmen bir kez bile silah ateş edilmiyor, veya bir kovalamaca sahnesi bile yok. Notorious’un bütün gerilimi bir anahtar ve bir şarap şişesi gibi ilk bakışta basit görünen eşyaların etrafında oluşuyor. Filmin heyecan dolu finalinde ise pratik anlamda sadece bir kaç karakterin merdivenden inişini izliyoruz ama Hitchcock’un ihtişamlı kariyerinde bile daha ağzımız yüreğimizde izleten bir final hatırlamıyorum.

2011 Oscar Adayları, Diğer Adıyla "Kim Takar?"

Standard

2011 Oscar adayları bu sabah açıklandı ve ilk verdiğim tepki sessiz bir “eee yani?” oldu. En azından Amerikan sineması ele alındığında 2010 ile o kadar bomboş, çölümsü bir yıl geçirdik ki, The Town ve Toy Story 3 gibi gayet “oturaklı” tür filmlerine bile serap muamelesi yaptık.

İlk olarak yoğun pozitif eleştirilere rağmen halen The King’s Speech’i sinemada izlememeye kararlıyım. En iyi film Oscar’ı kazandıktan sonra büyük beklentilerle gidip standart bir kostüm draması bulma hali Shakespeare in Love’dan beri mevcut. Bir kere kandım, bir daha kanmam.

Şu anda 12 dalda aday olan The King’s Speech, en iyi film yarışında önde gidiyor gibi. Coen’lerin klasik westerni True Grit, 10 adaylıkla arkadan takip ediyor. Jeff Bridges’ın Tom Hanks’lik yapıp iki sene üst üste en iyi erkek oyuncu Oscar’ını, 14 yaşındaki Hailee Stanfield’in ise yaşına göre inanılmaz bir yetişkinlik gösteren performansı ile en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü kapması dileğim.

En İyi’yi bırakın, eli yüzü düzgün filmlerin bile parmak sayısını geçmediği bir yılda en iyi film rakamının 10’a çıkmış olması biraz absürd bir liste yaratıyor. Oyuncak Hikayesi 3’ün sevenlerinden olsam da, en iyi animasyon kazanması neredeyse kesin olan yapımın en iyi film listesinde “bulunsun da olsun” diye konulduğu bariz. Neyse ki genelde en kalite bilim-kurguyu bile görmezden gelen akademi, bu 10 film açılımı ile Inception’a adaylığı sıkıştırabilmiş (Her ne kadar Christopher Nolan’a en iyi yönetmen adaylığı verilmese de)

Social Network’a gelmişken, halen “eh” diyorum. 8 dalda adaylığına sevinmiş te, üzülmüş te değilim.

Full Liste:

Best Picture

* “Black Swan” Mike Medavoy, Brian Oliver and Scott Franklin, Producers
* “The Fighter” David Hoberman, Todd Lieberman and Mark Wahlberg, Producers
* “Inception” Emma Thomas and Christopher Nolan, Producers
* “The Kids Are All Right” Gary Gilbert, Jeffrey Levy-Hinte and Celine Rattray, Producers
* “The King’s Speech” Iain Canning, Emile Sherman and Gareth Unwin, Producers
* “127 Hours” Christian Colson, Danny Boyle and John Smithson, Producers
* “The Social Network” Scott Rudin, Dana Brunetti, Michael De Luca and Ceán Chaffin, Producers
* “Toy Story 3” Darla K. Anderson, Producer
* “True Grit” Scott Rudin, Ethan Coen and Joel Coen, Producers
* “Winter’s Bone” Anne Rosellini and Alix Madigan-Yorkin, Producers

Actor in a Leading Role

* Javier Bardem in “Biutiful”
* Jeff Bridges in “True Grit
* Jesse Eisenberg in “The Social Network
* Colin Firth in “The King’s Speech
* James Franco in “127 Hours

Actress in a Leading Role

* Annette Bening in “The Kids Are All Right
* Nicole Kidman in “Rabbit Hole
* Jennifer Lawrence in “Winter’s Bone
* Natalie Portman in “Black Swan
* Michelle Williams in “Blue Valentine

Actor in a Supporting Role

* Christian Bale in “The Fighter
* John Hawkes in “Winter’s Bone
* Jeremy Renner in “The Town
* Mark Ruffalo in “The Kids Are All Right
* Geoffrey Rush in “The King’s Speech

Actress in a Supporting Role

* Amy Adams in “The Fighter
* Helena Bonham Carter in “The King’s Speech
* Melissa Leo in “The Fighter
* Hailee Steinfeld in “True Grit
* Jacki Weaver in “Animal Kingdom”

Directing

* “Black SwanDarren Aronofsky
* “The FighterDavid O. Russell
* “The King’s Speech” Tom Hooper
* “The Social NetworkDavid Fincher
* “True GritJoel Coen and Ethan Coen

Writing (Adapted Screenplay)

* “127 Hours” Screenplay by Danny Boyle & Simon Beaufoy
* “The Social Network” Screenplay by Aaron Sorkin
* “Toy Story 3” Screenplay by Michael Arndt; Story by John Lasseter, Andrew Stanton and Lee Unkrich
* “True Grit” Written for the screen by Joel Coen & Ethan Coen
* “Winter’s Bone” Adapted for the screen by Debra Granik & Anne Rosellini

Writing (Original Screenplay)

* “Another Year” Written by Mike Leigh
* “The Fighter” Screenplay by Scott Silver and Paul Tamasy & Eric Johnson;
Story by Keith Dorrington & Paul Tamasy & Eric Johnson
* “Inception” Written by Christopher Nolan
* “The Kids Are All Right” Written by Lisa Cholodenko & Stuart Blumberg
* “The King’s Speech” Screenplay by David Seidler

Animated Feature Film

* “How to Train Your DragonChris Sanders and Dean DeBlois
* “The IllusionistSylvain Chomet
* “Toy Story 3” Lee Unkrich

Art Direction

* “Alice in Wonderland
Production Design: Robert Stromberg; Set Decoration: Karen O’Hara
* “Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 1
Production Design: Stuart Craig; Set Decoration: Stephenie McMillan
* “Inception
Production Design: Guy Hendrix Dyas; Set Decoration: Larry Dias and Doug Mowat
* “The King’s Speech
Production Design: Eve Stewart; Set Decoration: Judy Farr
* “True Grit
Production Design: Jess Gonchor; Set Decoration: Nancy Haigh

Cinematography

* “Black Swan” Matthew Libatique
* “Inception” Wally Pfister
* “The King’s Speech” Danny Cohen
* “The Social Network” Jeff Cronenweth
* “True Grit” Roger Deakins

Costume Design

* “Alice in Wonderland” Colleen Atwood
* “I Am Love” Antonella Cannarozzi
* “The King’s Speech” Jenny Beavan
* “The Tempest” Sandy Powell
* “True Grit” Mary Zophres

Documentary (Feature)

* “Exit Through the Gift Shop” Banksy and Jaimie D’Cruz
* “Gasland” Josh Fox and Trish Adlesic
* “Inside Job” Charles Ferguson and Audrey Marrs
* “Restrepo” Tim Hetherington and Sebastian Junger
* “Waste Land” Lucy Walker and Angus Aynsley

Documentary (Short Subject)

* “Killing in the Name” Nominees to be determined
* “Poster Girl” Nominees to be determined
* “Strangers No More” Karen Goodman and Kirk Simon
* “Sun Come Up” Jennifer Redfearn and Tim Metzger
* “The Warriors of Qiugang” Ruby Yang and Thomas Lennon

Film Editing

* “Black Swan” Andrew Weisblum
* “The Fighter” Pamela Martin
* “The King’s Speech” Tariq Anwar
* “127 Hours” Jon Harris
* “The Social Network” Angus Wall and Kirk Baxter

Foreign Language Film

* “Biutiful” Mexico
* “Dogtooth” Greece
* “In a Better World” Denmark
* “Incendies” Canada
* “Outside the Law (Hors-la-loi)” Algeria

Makeup

* “Barney’s Version” Adrien Morot
* “The Way Back” Edouard F. Henriques, Gregory Funk and Yolanda Toussieng
* “The Wolfman” Rick Baker and Dave Elsey

Music (Original Score)

* “How to Train Your Dragon” John Powell
* “Inception” Hans Zimmer
* “The King’s Speech” Alexandre Desplat
* “127 Hours” A.R. Rahman
* “The Social Network” Trent Reznor and Atticus Ross

Music (Original Song)

* “Coming Home” from “Country Strong” Music and Lyric by Tom Douglas, Troy Verges and Hillary Lindsey
* “I See the Light” from “Tangled” Music by Alan Menken Lyric by Glenn Slater
* “If I Rise” from “127 Hours” Music by A.R. Rahman Lyric by Dido and Rollo Armstrong
* “We Belong Together” from “Toy Story 3” Music and Lyric by Randy Newman

Short Film (Animated)

* “Day & Night” Teddy Newton
* “The Gruffalo” Jakob Schuh and Max Lang
* “Let’s Pollute” Geefwee Boedoe
* “The Lost Thing” Shaun Tan and Andrew Ruhemann
* “Madagascar, carnet de voyage (Madagascar, a Journey Diary)” Bastien Dubois

Short Film (Live Action)

* “The Confession” Tanel Toom
* “The Crush” Michael Creagh
* “God of Love” Luke Matheny
* “Na Wewe” Ivan Goldschmidt
* “Wish 143” Ian Barnes and Samantha Waite

Sound Editing

* “Inception” Richard King
* “Toy Story 3” Tom Myers and Michael Silvers
* “Tron: Legacy” Gwendolyn Yates Whittle and Addison Teague
* “True Grit” Skip Lievsay and Craig Berkey
* “Unstoppable” Mark P. Stoeckinger

Sound Mixing

* “Inception” Lora Hirschberg, Gary A. Rizzo and Ed Novick
* “The King’s Speech” Paul Hamblin, Martin Jensen and John Midgley
* “Salt” Jeffrey J. Haboush, Greg P. Russell, Scott Millan and William Sarokin
* “The Social Network” Ren Klyce, David Parker, Michael Semanick and Mark Weingarten
* “True Grit” Skip Lievsay, Craig Berkey, Greg Orloff and Peter F. Kurland

Visual Effects

* “Alice in Wonderland” Ken Ralston, David Schaub, Carey Villegas and Sean Phillips
* “Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 1” Tim Burke, John Richardson, Christian Manz and Nicolas Aithadi
* “Hereafter” Michael Owens, Bryan Grill, Stephan Trojanski and Joe Farrell
* “Inception” Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley and Peter Bebb
* “Iron Man 2” Janek Sirrs, Ben Snow, Ged Wright and Daniel Sudick

2011 Ahududu Ödülleri Aday Listesi Üzerine…

Standard

Yakın tarihin en rezil sinema yıllarından biri olarak hatırlanacak 2010 yılının sonrasında ödül sezonuna girmişken açıkcası yılın en kötü filmlerine verilen Razzie (Ahududu) adaylarını öğrenmek benim için Oscar adaylarını öğrenmekten daha heyecan verici. Sonuçta bu sene gereğinden çok daha fazla rezil film bahanelerine geri gelmeyecek zamanımı harcadım ve sıra yılın en iyilerine geldiğinde beş parmağı geçecek bir liste bile hazırlayamadım.

Bu senenin Razzie’lerinde M. Night Shyamalan’ın “Son Eğlence Öldürücü”nün hakettiği oranda aday olduğuna sevinmedim değil. Nadir olarak eleştirmenlerden bile daha çok seyirciye küfür kusturan bu anomali büyük ihtimalle senenin en çok “kazananı” olacaktır.

12 yaşında ekstrem kendine güvensizlikten yakınan bir kız olmadığım için ilk Twilight filminden sonra bu nedense bayılılan seriyi Stephanie Mayer’in bir kitap serisiyle yüzlerce yıllık vampir mitolojisinin karizmasına yaptığı gibi terk ettim. Serinin diğer filmleri de ilk Twilight gibiyse Eclipse, Razzie ödüllerini fazlasıyla hak ediyor demektir.

Sıra bu listede kesinlikle olması gereken ve umarsızca esgeçilen şaheserlere geldiğinde ilk olarak akla iki muhteşem çocuk filmi geliyor. Razzie’ler Gulliver’in Gezileri’ne sadece bir adaylık vermiş ve Ayı Yogi’ye bir adaylık bile nasıl olmaz? Anlıyorum, Ayı Yogi Razzie verilecek kadar bile önemli değil ama en azından en çok beş günde çekilip efektleri  iki MacBook Air ile yapılmış izlenimi veren blockbuster filmi adayı olabilirdi.

Diğer yandan A-Takımı ve Knight and Day’in en fazla kullanımdan yalama olmuş aksiyon montajı ödülünü kapması lazımdı. Bu senenin Razzie sonuçlarını açıkcası Oscar’lardan daha merakla bekliyorum.

Full Liste Aşağıda:

WORST PICTURE
THE BOUNTY HUNTER (Columbia Pictures/Relativity Media)
THE LAST AIRBENDER (Paramount/Nickelodeon Movies)
SEX & THE CITY #2 (Warner Bros/New Line/HBO Pictures)
TWILIGHT SAGA: ECLIPSE (Summit Entertainment)
VAMPIRES SUCK (20th Century-Fox/Regency Enterprises)

WORST ACTOR
Jack Black / GULLIVER’S TRAVELS
Gerard Butler / THE BOUNTY HUNTER
Ashton Kutcher / KILLERS and VALENTINE’S DAY
Taylor Lautner / TWILIGHT SAGA: ECLIPSE and VALENTINE’S DAY
Robert Pattinson / REMEMBER ME and TWILIGHT SAGA: ECLIPSE

WORST ACTRESS
Jennifer Aniston / THE BOUNTY HUNTER and THE SWITCH
Mylie Cyrus / THE LAST SONG
Sarah Jessica Parker, Kim Cattrall, Kristin Davis & Cynthia Nixon / SEX & THE CITY 2
Megan Fox / JONAH HEX
Kristen Stewart / TWILIGHT SAGA: ECLIPSE

WORST SUPPORTING ACTRESS
Jessica Alba / THE KILLER INSIDE ME, LITTLE FOCKERS, MACHETE and VALENTINE’S DAY
Cher / BURLESQUE
Liza Minnelli / SEX & THE CITY 2
Nicola Peltz / THE LAST AIRBENDER
Barbra Streisand / LITTLE FOCKERS

WORST SUPPORTING ACTOR
Billy Ray Cyrus / THE SPY NEXT DOOR
George Lopez / MARMADUKE, THE SPY NEXT DOOR and VALENTINE’S DAY
Dev Patel / THE LAST AIRBENDER
Jackson Rathbone / THE LAST AIRBENDER and TWILIGHT SAGA: ECLIPSE
Rob Schneider / GROWN UPS

WORST EYE-GOUGING MIS-USE Of 3-D (Special Category for 2010!)
CATS & DOGS #2: REVENGE OF KITTY GALORE
CLASH OF THE TITANS
THE LAST AIRBENDER
NUTCRACKER 3-D
SAW 3-D (aka SAW VII)

WORST SCREEN COUPLE / WORST SCREEN ENSEMBLE
Jennifer Aniston & Gerard Butler / THE BOUNTY HUNTER
Josh Brolin’s Face & Megan Fox’s Accent / JONAH HEX
The Entire Cast of THE LAST AIRBENDER
The Entire Cast of SEX & THE CITY #2
The Entire Cast of TWILIGHT SAGA: ECLIPSE

WORST DIRECTOR
Jason Friedberg & Aaron Seltzer / VAMPIRES SUCK
Michael Patrick King / SEX & THE CITY #2
M. Night Shyamalan / THE LAST AIRBENDER
David Slade / TWILIGHT SAGA: ECLIPSE
Sylvester Stallone / THE EXPENDABLES

WORST SCREENPLAY
LAST AIRBENDER Written by M. Night Shyamalan, based on the TV series created by Michael Dante DiMartino and Brian Konietzko
LITTLE FOCKERS, Written by John Hamburg and Larry Stuckey, based on Characters Created by Greg Glenna & Mary Roth Clarke
SEX & THE CITY #2, Written by Michael Patrick King, Based on the TV Series Created by Darren Star
TWILIGHT SAGA: ECLIPSE, Screenplay by Melissa Rosenberg, Based on the Novel by Stephenie Meyer
VAMPIRES SUCK, Written by Jason Friedberg & Aaron Seltzer

WORST PREQUEL, REMAKE, RIP-OFF or SEQUEL (Combined Category for 2010)
CLASH OF THE TITANS
THE LAST AIRBENDER
SEX & THE CITY #2
TWILIGHT SAGA: ECLIPSE
VAMPIRES SUCK!

Bir Filmi Film Yapan Yan Karakterler Bölüm 1: Albay Kilgore

Standard

Bence gelmiş geçmiş en iyi Vietnam filmi Kubrick’den Full Metal Jacket’tır. Diğer yandan Vietnam’da geçmesine rağmen “savaş” kavramını acımasızca gerçek anlamda bir cehenneme çevirmesi sayesinde Coppola’nın Apocalypse Now, en başarılı savaş filmidir. Bu muhteşem savaş klasiğini halen izlememiş bir sinemaseverseniz lütfen kendinize bir iyilik yapın ve en kısa zamanda ya filmin 1979 orjinal, veya 4 saatlik 2001 Redux versiyonunu ele geçirin, ışıkları söndürün, mumları yakın ve deliliğin sınırlarında gezinmeye hazır olun.

Apocalypse Now denince genelde akla ilk gelen isim Marlon Brando’nun şifreli ve gizem dolu, muazzam oyunculuğu (Brando’nun beklenmedik kilo artısı sebebiyle) çoğunlukla karanlıkta kalan Albay Kurtz performansıdır. Fakat bence filmin en güçlü karakteri, çoğu zaman unutulan savaş bağımlısı, ucundan psikopat korku bilmez Albay Kilgore (Öldür-Kan) dur.

Robert Duvall’ın karakterin her absürdlüğüne rağmen bir an bile seyirciye sırıtmayan performansı sinema tarihinin en güçlü yardımcı oyunculuklarından birini yaratmakla kalmıyor, kanımca filmin en unutulmaz sahnelerine imza atıyor. Bu sahneler arasında en akılda kalanı, sonrasında gelen bir sürü başka filmde parodisi yapılan “Sabahları napalm’ın kokusuna bayılırım” konuşmasıdır. Sürülerce defa tekrar edilmesine rağmen orjinal sahneyi izlemek halen hayret uyandıran bir deneyim. Fakat bu ünlü repliğin dışında sahnenin en güçlü tarafı bence Kilgore’un son repliği:

Kilgore, napalm konuşmasından sonra “Biliyorsun, bu savaş bir gün bitecek” der ve seyirci olarak uzun, artistik bir monolog beklerken Kilgore basitçe kalkar ve ekranı terk eder. Söylenebilecek başka ne vardır ki? Filmi bir kez daha izleyecek olanlara tavsiyem, Robert Duvall’in Kilgore’una daha bir dikkatle bakmanız.

True Grit

Standard

1969 yapımı John Wayne klasiğinin yeniden çekimi olan True Grit, karanlık ve sinik dünya bakışları ile tanınan Coen kardeşlerden şiddet dolu konusuna rağmen şaşırtıcı derecede şefkatli ve romantize edilmiş klasik tarz bir western. Kardeşler Clint Eastwood’un modern western şaheseri Unforgiven’ın yaptığı gibi türün kitabını baştan yazmıyorlar belki, ama gayet güçlü ve akılda kalır bir western yaratıyorlar.

Geçen sene Crazy Heart’ın televizyon filmi tarzı hikayesini (ki film orjinal olarak Country Musıc Channel için çekilmişti) tek başına taşıyan alkolik country şarkıcısı rolüyle “Yaşamboyu başarı ödülü” misali en iyi erkek oyuncu Oscar’ını eve götüren Jeff Bridges’in bence asıl “sessiz karizmatik cool kovboy” klişesini alaşağı eden geveze olduğu kadar merhametsiz Rooster Cogburn performansıyla bu yılın Oscar’ını kazanması lazım.

Bridges ile beraber babasının katilinin peşini bırakmamaya kararlı 14 yaşında Mattie Ross rolünde Haile Steinfeld’in de Oscar’larda hatırının sayılması lazım.

Black Swan

Standard

Darren Aranofsky’nin harikülade “Black Swan”ına New York bale dünyasındaki güç savaşlarını betimleyen pembe dizimsi bir melodram umarak giden seyirci, gayet ilginç bir gece geçirecek. Diğer yandan Testere tarzı şiddet ve gore dolu bir kan terapisi izlemeye gelen seyirci de uzun bale sahneleri ve filmin acımasız bir dürüstlükle betimlediği bale dünyasından ne anlam çıkaracak belirsiz.

En basitinden “David Lynch’ten Kulu Balesi” olarak tanımlanabilecek, Mulholland Drive ve Barton Fink ile aynı kümede hatrı sayılacak bu bale melodraması / psikolojik korku şaheserinin zaman ilerledikçe iki apayrı seyirci kitlesinden nasıl bir tepki alacağını merak ediyorum.

Natalie Portman’ın belki de şu ana kadarki en cesur performansıyla (Evet, Leon’daki 12 yaşında kiralık katili unutmuyorum) canlandırdığı mükemmelci balerina Nina’nın New York Balesi’nin Kuğu Gölü’nde başrolü kazandıktan sonra dışarıdan ve içeriden gelen yoğun baskı yüzünden akli dengesini kaybetmeye başlamasını izliyoruz. Filmin muazzam finaline gelmeden türlü sürprizlerini bozmamak için şimdilik burada bitirelim yazıyı…

Inception Blu-Ray Notları

Standard

Christopher Nolan’ın entellektüel blockbuster’ı Inception’ın “Sinema tarihinde görülmemiş bir şaheser”den “Dünya tarihinde gelmiş geçmiş en mantıksız, gereksiz ve saçma şey”e uzanan bitmek bilmeyen tartışmalarla dolu sinema macerası biteli kaç ay oldu ve yakın tarihin en “eh” dedirten sinema yılı 2010’un tartışmasız en iyi filmi sonunda Blu-Ray’de çıktı.

Filmi sinemada iki kez izledikten sonra aylar boyunca anti-Nolan kişiliklerle Inception’un neden sırf kafa karıştırsın da bir şey zannedilsin diye rastgele bir kaç ipsiz sapsız filozofik teorinin Matrix bozması bir şablona oturtturulduğu “zırtapoz” bir film olmadığını, kafatasımızın arkasındaki yumuşak dokuyu azıcık masajladığımızda aslında bu karmaşa içinde biraz da olsun elle tutulur bir mantık olduğunu az tartışmadım.

Son aylarda bu hiddetli tartışmalar giderek seyrekleşti ve bu sayede Inception’u bir kez daha taze bir beyinle izleme şansına sahip oldum. Bir bakıma her hangi bir filmin seyircide kalıcı olup olmayacağı, aylar, yıllar sonra izlenimle aynı tazeliği koruyabilmesine bağlı.  Bu doğruda benim için en önemli testlerden biri sinemada bayıldığım bir filmin aylar sonra evde izlendiğinde aynı etkiyi koruyabilmesinde. Bir yanda Avatar gibi filmler var, evde izlendiğinde kendini sinemadan daha çok sevdiren, diğer yanda ise Where The Wıld Things Are gibi, sinemada izlediğimde yere göğe sığdıramadığım, evde ziyaret ettiğimde ise biraz soğuduğum yapımlar da oluyor ara sıra.

Inception ise evde neredeyse sinemada hissettiğim heyecanı yaşattı, hatta filmi yer yer durdurup ilk bakışta gözümün algılamadığı detayları başa sarıp bir kez daha izleme şansına eriştiğim için hem beyinsel, hemde duygusal anlamda daha da doyurucu bir deneyime yol açtı.

Filmi durdurma ve başa sarma imkanım olmasaydı (AMAN AMANN, SPOILER ALERT!!!) Cobb’un “yüzüksüzken gerçek hayatta, yüzüklüyken rüyada” teorisini kendi gözlerimle gözlemlemek, son sahnede çocukların değişik oyuncular tarafından canlandırdıldığını fark etmek, diğer yandan gerçek hayatta geçmesini öngördüğümüz bir çekimde arka planda bir an Cobb’un ölü eşi Mal’ı görmek imkan olmayacaktı.

Peki siz neler fark ettiniz Inception’ı Blu-Ray’de veya DVD’de bir daha ziyaret ettiğinizde?

Roger Waters: The Wall

Standard

Dün akşam San Jose’nin kocaman HP Pavillion Arena’sında mekanın boyutuna uygun düzeyde muhteşem bir konser/şova tanık oldum. Pink Floyd’un kurucularından Roger Waters’ın, bir nevi kendi bebeği olan efsanevi Pink Floyd çifte konsept albümü The Wall’un piyasaya sürülmesinden 30 sene sonra imkansızı başarıp eskiliğini bir an bile göstermeyen taptaze gösterisi, adeta harikülade bir müzik, ışık ve performans bombardımanıydı.

Benim gibi albümü çocukluğundan beri ezbere bilen, 1982 yapımı film adaptasyonu ile Berlin duvarının yıkılması anısına duvarın mekanında gerçekleştirilen gösteriyi onlarca, yüzlerce kez izlemiş hayranlar için bile dolu sürprizler ve yepyeni heyecanlar vardı gösteride. Bu sürprizlerin belki de en etkileyicisi 67 yaşındaki Roger Waters’ın sesinin 30 yıl önceki haline bile taş çıkarmasıydı. Bu fenomen özellikle Waters’ın 1980 versiyonu ile “düet” yaptığı “Mother” şarkısında kendini iyice gösteriyor.

Şovun benim için en ilgi çekici tarafı, zamanında İkinci Dünya Savaşı ve 80li yıllarda İngiltere’de yükselmeye başlayan faşizme göndermede bulunan albümün ve gösterinin, günümüz savaşlarına, liderlerine ve teknolojisine yaptığı göndermeler ile gayet güncel bir yapıya sahip olmasıydı.

Kocaman bir uçak modelinin devasa “duvar”a çarptığı alev ve ışık şovu “In The Flesh”ten, kapitalizmi temsil ederken aynı anda Pink Floyd’un bir diğer konsept albümü “Animals”a da göndermede bulunan domuz balonunun seyircinin üstünde uçtuğu “Run Like Hell”e, San Jose’li çocukların sahnede Roger Waters’a eşlik ettiği “Another Brick in the Wall Part 2″dan mütevazi final şarkısı “Outside the Wall”a kadar bir an bile enerjisinden ödün vermeyen 30 yıllık bir dev geldi geçti, bize de uzun uzun alkışlamak kaldı 67’lik Roger “dede”yi.

127 Saat

Standard


Slumdog Millionaire’in Oscar başarısının ardından yönetmen Danny Boyle, daha yüksek bütçeli ve daha epik boyutlarda bir film yerine daha küçük ve kişisel bir yapım ile karşımıza çıkıyor.

127 Saat, Utah kanyonlarında gezerken sağ elini bir kaya parçası altında filme adını veren süre boyunca sıkışıp kalan maceraperest Aron Ralston’un (James Franco) ölümle yaşam arasında verdiği mücadeleyi anlatıyor.

Bir bakıma Ryan Reynolds’lu Toprak Altında’nın daha gerçekçi ve daha az sansasyonalist bir versiyonu 127 Saat, her ne kadar Toprak Altında’yı ayrı sebeplerden neredeyse aynı oranda sevsem de.

Boyle’un çeşitli flashback’leri ve serabımsı görselleri araya sıkıştıran kinetik yönetimi ve Franco’nun güçlü performansı ile unutulur bir “deney” olmaktan çıkıp, başlangıç ve bitiş karelerinde gösterdiği gibi bütün teknolojik gelişmelerimize rağmen doğa karşısında halen ne kadar aciz olduğumuzu bir kez daha kanıtlayan etkileyici bir yapım 127 saat.